En son konular
Giriş yap
gothic mimarlık
1 sayfadaki 1 sayfası
gothic mimarlık
Roman mimarlığının(Bk ROMAN SANATI VE MİMARLIĞI) altın çağının
sonunda(XII. YY.) ortaya çıkan gotik mimarlık, gotik üslubunun bütün
öbür sanat biçimlerinden daha uzun ömürlü olarak XVI. yy.a kadar
sürmüştür.
Gotik üslubunda yapılan çok sayıda çarpıcı din dışı yapıya karşın, yeni
mimarlık üslubu özelikle, mimarlıkta Ortaçağ'ın en verimli alanı olan
kiliselere en güzel yapıtlarını vermiştir. 1400 yıllarında gotik
mimarlığın Avrupa'nın her yanına yayılmasına karşın, en gelişmiş
örnekleri Fransa'nın kuzey kesiminde, Paris çevresinden Saint-Deniş ve
Chartres'ı da alarak Champagne bölgesine kadar uzanan bölgede
verilmiştir. Bu bölgede XII ve XIII. yy'larda yapılan bir dizi
katedralde gotik mimarlığın temel yenilikleri ortaya konmuştur.
Roman mimarlığı ile gotik mimarlığı arasındaki temel ayrılık destek
sorununu çözme biçiminde yatmaktadır. Roman mimarlığında yapının bütün
ağırlığını duvarlar taşır ve böylece, insanda bir denge, bir kütle
duygusu uyandırır; oysa gotik katedrallerde, bu ağırlık, direkler ve
payandalara yüklenmiştir; direk ve payandalar, ustaca yapılmış bir
kemer sistemiyle birbirine bağlanmış dıştan da destek kemerle
berkitilmiştir; bütün bu özellikler insanda, yapının gökyüzüne
yükseldiği düşüncesini doğurur.
Gotik mimarlığın yeni nitelikleri özenli kırık-kemer, destek-kemer,
sivri-kemerler oluşturmak için birleşen silmelerin kesişme noktalarına
oluşturmuş tonozların (kaburgalı tonozlar)kullanımına bağlıdır. Hafif
hareketli bir çatkı görünümündeki yapı iskeletinin bu yolla
hantallıktan kurtarılması, hem kesişen güç çizgileri arasında dengeyi
gösterir, hem de sahnın ışık almasını kolaylaştırır. Gerçekten artık
birer destek olmaktan çıkan duvarlarda geniş pencereler açılmış duvar
resimlerinin yerini içeriye renkli ve hafif bir ışığın süzülmesini
sağlayan ve gökyüzünden yere yansıyan Tanrı bağışının simgesi sayılan
vitraylar almıştır.
Önceleri çok sade olan cephelerde, zamanla zengin süslemelerle bezenmiş
geniş kapılar açılmış çok sayıda heykel ve alçak kabartmalara yer
verilmiştir; bunlar âdeta, taşa aktarılmış dinsel yâda din dışı
görüntülerin sergilendiği gerçek birer yapıt niteliğindedir. Gene
cepheler kare ya da sekizgen kulelerle bu kuleler de bütünün yukarı
doğru yükselmesine katkıda bulunan külah ya da oklarla süslüdür.
Çok yönlü olan gotik mimarlık, kısa sürede gelişti çeşitli dönem ve
ülkelere göre çoğu kez birbirinden farklı görünümler kazandı.1140-1190
arasındaki ilk dönemde île-de-France'ta daha sonra da Fransa'nın her
yanında çok sayıda katedral yapıldı; bunlar arasında Noyon (1150),
Laon, Notre-Dame(Paris'te 1160)Chartres (1195-1260 ) katedralleri
sayılabilir.1190'a doğru, bu yeni üslupta çalışan mimarlar sanatlarının
en üstün düzeyine ulaştılar ve 1190-1260 arasında gotik sanat altın
çağını yaşadı. Reims (1211-1481),Bourges, Beauvais, Amiens katedralleri
bu dönemde yapıldı.
Yavaş yavaş mimarlık yapılarının yetkinliği gün geçtikçe artan yukarıya
yükselme kavgasıyla bozuldu ve gotik üslubunun yerini"parıltılı
gotik"üslubu aldı(1260-1380) bu dönemde Metz ve Strasbourg katedralleri
yapıldı. Parıltılı gotiğe denk düşen "dikey üslup" un geliştiği
İngiltere'deyse gotik mimarlık başlangıçta Fransız gotiğine yakındı ama
kısa sürede çok farklı esin kaynaklı ve son derece özgün yapıtlarla
ondan ayrıldı. Sivri kemer oluşturan silmeler destek kemerler kaburgalı
tonozlar, destek olmaktan çıkıp süs niteliği kazandılar.
Gotik mimarlık İtalya' ya XII. yy. da Citeaux rahipleri tarafından
götürüldü bu rahipler çok sayıda manastırın (Fassaova, Casamari ,San
Galgona )yapımına ön ayak oldular söz konusu yapılarda üslup son derece
arı ve Fransa'daki örneklerine yakındır.Ancak bunlar üslubun kural dışı
örnekleri sayılır; çünkü çoğu zaman gotik üslup bu ülkede çok yaygın
olan roman üslubu öğeleriyle çakışmış bu nedenle de bazen tutarsız ama
çoğunlukla özgün yapıların oraya çıkmasına yol açmıştır.
1380-1540 arasında Avrupa gotik üslubu yeni bir evrim daha geçirerek
"alevli gotik" adını aldı. Artık süs öğeleri mimariyi geride bırakarak
ön plana geçmişti; kısa süre sonra, kendilerini taştan danteller gibi
saran çok sayıda heykel ve süslerin altında yapılar nerdeyse gözden
silindi. Bu evrim özellikle İngiltere'de daha da belirginleşti "dikey
üslup"un yerini süslü üslup aldı; Almanya'daysa güçlü ve gerçekçi bir
heykelcilik anlayışı, Fransa'daki yapıların ölçülük ve zarifliğine ters
düşen bir coşku ve zenginlik ortay konmasına yol açtı.
sonunda(XII. YY.) ortaya çıkan gotik mimarlık, gotik üslubunun bütün
öbür sanat biçimlerinden daha uzun ömürlü olarak XVI. yy.a kadar
sürmüştür.
Gotik üslubunda yapılan çok sayıda çarpıcı din dışı yapıya karşın, yeni
mimarlık üslubu özelikle, mimarlıkta Ortaçağ'ın en verimli alanı olan
kiliselere en güzel yapıtlarını vermiştir. 1400 yıllarında gotik
mimarlığın Avrupa'nın her yanına yayılmasına karşın, en gelişmiş
örnekleri Fransa'nın kuzey kesiminde, Paris çevresinden Saint-Deniş ve
Chartres'ı da alarak Champagne bölgesine kadar uzanan bölgede
verilmiştir. Bu bölgede XII ve XIII. yy'larda yapılan bir dizi
katedralde gotik mimarlığın temel yenilikleri ortaya konmuştur.
Roman mimarlığı ile gotik mimarlığı arasındaki temel ayrılık destek
sorununu çözme biçiminde yatmaktadır. Roman mimarlığında yapının bütün
ağırlığını duvarlar taşır ve böylece, insanda bir denge, bir kütle
duygusu uyandırır; oysa gotik katedrallerde, bu ağırlık, direkler ve
payandalara yüklenmiştir; direk ve payandalar, ustaca yapılmış bir
kemer sistemiyle birbirine bağlanmış dıştan da destek kemerle
berkitilmiştir; bütün bu özellikler insanda, yapının gökyüzüne
yükseldiği düşüncesini doğurur.
Gotik mimarlığın yeni nitelikleri özenli kırık-kemer, destek-kemer,
sivri-kemerler oluşturmak için birleşen silmelerin kesişme noktalarına
oluşturmuş tonozların (kaburgalı tonozlar)kullanımına bağlıdır. Hafif
hareketli bir çatkı görünümündeki yapı iskeletinin bu yolla
hantallıktan kurtarılması, hem kesişen güç çizgileri arasında dengeyi
gösterir, hem de sahnın ışık almasını kolaylaştırır. Gerçekten artık
birer destek olmaktan çıkan duvarlarda geniş pencereler açılmış duvar
resimlerinin yerini içeriye renkli ve hafif bir ışığın süzülmesini
sağlayan ve gökyüzünden yere yansıyan Tanrı bağışının simgesi sayılan
vitraylar almıştır.
Önceleri çok sade olan cephelerde, zamanla zengin süslemelerle bezenmiş
geniş kapılar açılmış çok sayıda heykel ve alçak kabartmalara yer
verilmiştir; bunlar âdeta, taşa aktarılmış dinsel yâda din dışı
görüntülerin sergilendiği gerçek birer yapıt niteliğindedir. Gene
cepheler kare ya da sekizgen kulelerle bu kuleler de bütünün yukarı
doğru yükselmesine katkıda bulunan külah ya da oklarla süslüdür.
Çok yönlü olan gotik mimarlık, kısa sürede gelişti çeşitli dönem ve
ülkelere göre çoğu kez birbirinden farklı görünümler kazandı.1140-1190
arasındaki ilk dönemde île-de-France'ta daha sonra da Fransa'nın her
yanında çok sayıda katedral yapıldı; bunlar arasında Noyon (1150),
Laon, Notre-Dame(Paris'te 1160)Chartres (1195-1260 ) katedralleri
sayılabilir.1190'a doğru, bu yeni üslupta çalışan mimarlar sanatlarının
en üstün düzeyine ulaştılar ve 1190-1260 arasında gotik sanat altın
çağını yaşadı. Reims (1211-1481),Bourges, Beauvais, Amiens katedralleri
bu dönemde yapıldı.
Yavaş yavaş mimarlık yapılarının yetkinliği gün geçtikçe artan yukarıya
yükselme kavgasıyla bozuldu ve gotik üslubunun yerini"parıltılı
gotik"üslubu aldı(1260-1380) bu dönemde Metz ve Strasbourg katedralleri
yapıldı. Parıltılı gotiğe denk düşen "dikey üslup" un geliştiği
İngiltere'deyse gotik mimarlık başlangıçta Fransız gotiğine yakındı ama
kısa sürede çok farklı esin kaynaklı ve son derece özgün yapıtlarla
ondan ayrıldı. Sivri kemer oluşturan silmeler destek kemerler kaburgalı
tonozlar, destek olmaktan çıkıp süs niteliği kazandılar.
Gotik mimarlık İtalya' ya XII. yy. da Citeaux rahipleri tarafından
götürüldü bu rahipler çok sayıda manastırın (Fassaova, Casamari ,San
Galgona )yapımına ön ayak oldular söz konusu yapılarda üslup son derece
arı ve Fransa'daki örneklerine yakındır.Ancak bunlar üslubun kural dışı
örnekleri sayılır; çünkü çoğu zaman gotik üslup bu ülkede çok yaygın
olan roman üslubu öğeleriyle çakışmış bu nedenle de bazen tutarsız ama
çoğunlukla özgün yapıların oraya çıkmasına yol açmıştır.
1380-1540 arasında Avrupa gotik üslubu yeni bir evrim daha geçirerek
"alevli gotik" adını aldı. Artık süs öğeleri mimariyi geride bırakarak
ön plana geçmişti; kısa süre sonra, kendilerini taştan danteller gibi
saran çok sayıda heykel ve süslerin altında yapılar nerdeyse gözden
silindi. Bu evrim özellikle İngiltere'de daha da belirginleşti "dikey
üslup"un yerini süslü üslup aldı; Almanya'daysa güçlü ve gerçekçi bir
heykelcilik anlayışı, Fransa'daki yapıların ölçülük ve zarifliğine ters
düşen bir coşku ve zenginlik ortay konmasına yol açtı.
Misafir- Misafir
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
26th Ocak 2012, 11:58 tarafından KafKef
» Umaykut Bina Kurulumu ve Özellikleri
25th Ocak 2012, 12:12 tarafından KafKef
» İlki benden olsun ;)
25th Ocak 2012, 08:21 tarafından muso96a42
» TİD EKİBİ
15th Ocak 2012, 04:55 tarafından KafKef
» Temel Prensip ve Kurallarımız
15th Ocak 2012, 04:46 tarafından KafKef